Ana Sayfa Arama
Kategoriler
Sosyal Medya

    Basın tarihi ve Bursa’da basın

    Dünyada ve Osmanlı’da ilk basımevleri

    Dünyada ilk baskı aracının, Gutenberg (1394/99-1468) tarafından Almanya’nın Strasburg kentinde 1440 yılında gerçekletirildiği kabul edilir. Günümüze kalan bilgilere göre Gutenberg, 1448’de Kırkiki Satırlı adı da verilen Kutsal Kitap’ın basımını tamamladı. Ancak ortağı, parasal anlaşmazlık nedeniyle mahkemeye bavurunca, bu ilk basılmış kitabı yaratıcısının elinden aldılar.

    Gutenberg’in olağanüstü buluşu, Bayezid II (14811512) döneminde osmanlı ülkesine girdi. Ilk osmanlı basımevini, musevi asıllı osmanlı yurttaları David ve Samuel Nahmes kardeşler 1494’te kurdular. Osmanlı ülkesinde kurulan bu ilk basımevinde baskısı yapılan ilk kitap da Musa’nın Beş Kitap’ıdır. Ardı sıra 16. yüzyılın başlarından itibaren Selânik, Edirne ve Halep’te de, yine musevi osmanlı yurttaşları tarafından kurulan baskı makineleri (basımevleri) çalışmaya başladı. Daha sonra 1567’de ermeni ve hayli gecikmeyle 1627’de de rum osmanlı yurttaşları, ilk baskı makinelerini çalıştırdılar.

    1494’te Nahmes kardeşlerin osmanlı ülkesindeki ilk basımevini kurmalarından, 1727’de Istanbul’da ilk türkçe baskı yapan makinenin çalışmaya başlamasına değin geçen 233 yıl içinde, gayrimüslim osmanlı yurttaşları veya yabancı misyonlarca iletmeye açılan basımevi sayısının 37 olduğu sanılmaktadır. Ancak bu basımevlerinde herhangi bir türkçe metin basılmamıştır. Bunda en önemli etkenin, osmanlı ülkesinde yaşamını “yazıcılık”la kazanan onbinlerce kişinin direnişi olduğu öne sürülür. Öte yandan yazıcılar dinî metinler de yazmakta olduklarından, şeyhülislâmlık sorunu ve medreselerce de korunmakta idiler.

    XVIII. yüzyılın başlarına gelindiğinde, sürekli gelişen batı uygarlığı karşısında her geçen gün daha da geri kalmakta olan Osmanlı’nın, çağdaşlama ve batılılaşma eğilimleri giderek güçlenmekteydi. Artık Osmanlı da Batı’ya ayak uydurmak zorundaydı, bu kaçınılmazdı. Nitekim macar asıllı osmanlı yurttaşı Ibrahim Müteferrika (16741761) ve Paris sefiri Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin oğlu Sait Efendi’ye ( ? 1761), 1726 yılında türkçe baskı yapacak bir basımevi kurma izni verildi. Bu izin, elyazmacıların ve bu işten çıkarı olanların protestolarına yol açtıysa da, dönemin sultanı Ahmet III (17031730)’le “Lâle Devri”nin ünlü veziriâzâmı Nevşehirli Ibrahim Paşa, bu kesimlerin yoğun direnişlerine karşı koydular ve basımevinin kurulmasını desteklediler. Böylelikle osmanlı ülkesinde, müslüman osmanlı yurttaşlarının sahibi olduğu ilk basımevi, dinî yayınlar basmama koşuluyla 14 veya 16 Aralık 1727 günü çalışmaya başladı. Bundan Iki ay sonra da Vankulu Lûgati adıyla bilinen ilk kitabını bastı.

    İlk gazeteler

    Osmanlı ülkesinde yayımlanan ilk gazete, 1795 yılı ortalarında Istanbul’daki Fransa elçiliği tarafından “Fransız Devrimi”ni yansıtmak amacıyla kısa süre çıkartılmış olan Bulletin Nouvelles’tir (Haberler bülteni). Bu gazete, elçilik tarafından bastırılmaktaydı. Ancak devrim yandaşlarının Istanbul’da yayımladıkları bu gazetenin bir karşıtı da yani karşıdevrimcilerin, kralcıların yayın organı da, Bulleten Nouvelles’in ardından bir başka önemli osmanlı kenti olan Izmir’de yayın yaşamına girdi. Spectateur Oriental (Doğu gözlemcisi) adlı bu gazete, Devrim sonrasında Fransa’dan kaçmak zorunda kalan Alexander Blacque adlı biri tarafından çıkarılmaktaydı.

    Izmir’de 1824 ve 1828 yıllarında da, lövantenlerin çıkarlarını savunan başka iki fransızca gazete daha yayımlanacaktır.

    İlk türkçe gazeteler

    Osmanlı döneminin ilk türkçe gazetesi, yenilikçi padişah Mahmut II (18081839) öncülüğünde, Istanbul’da yayın yaşamına giren Takvimi Vekaıi’dir. Birinci sayısı 11 Kasım 1831’de basılan bu gazete resmî nitelikteydi. Amacı, devlet görevlileri ve aydınlar başta olmak üzere, osmanlı yurttaşlarına olayların gelişimini resmi görüş doğrultusunda yansıtmaktı. Zaman içinde tam anlamıyla bir “resmî gazete” niteliğini kazanan Takvimi Vekayi, Osmanlı Devleti’nin sona erdiği 4 Kasım 1922’ye değin yayın yaşamını sürdürdü. Günümüzdeki Resmî Gazete, bunun ardılıdır.

    Istanbul’da ilk türkçe özel gazete, William Churchil adlı bir ingiliz tarafından çıkarılmıştır. 3 Temmuz 1840’tan itibaren yayımlanmaya başlanan bu gazetenin adı Ceridei Havâdis’tir (Haberlerin gazetesi). Önceleri tirajı 300 dolayında olan gazetenin sahibi Mr. Churchil’e, Osmanlı Devleti 2.500 kuru aylık bağlamıştı. 1856’daki “Kırım Savaşı” sırasında, gazetenin tirajı bir ara 10.000 dolaylarına ulamıştı.

    Osmanlı ülkesinde müslüman türk osmanlı yurttaşları tarafından yayımlanan ilk gazete ise Tercümanı Ahval (Durumların yansıtıcısı) adını taşır. 21 Ekim 1860’ta birinci sayısı baskıdan çıkan bu gazetenin sahibi, devletin görevli memuru olarak Paris’te bulunduğu sırada, basının, toplumların gelişmesindeki önemli katkısını kavrayan osmanlı aydını Agâh Efendi’dir. Fransa’dan döndükten sonra, kendi ülkesinde yalnızca yabancılarla  gayrimüslimlere ve devlete basın yayın olanağı tanınmasına karşı savaşıma girişen Agâh Efendi, bu durumun değiştirilmesi için verdiği dilekçede, “yabancıların bile gazete yayımlayabildikleri bir ülkede, kendi yurttaşlarına gazete çıkarma hakkının neden tanınmadığını” sormaktaydı.

    Agâh Efendi’den bir yıl sekiz ay sonra, bir başka Avrupa görmüş osmanlı aydını, ozan ve ilk türk tiyatro yazarı şinasi, 27 Haziran 1862’ den itibaren Tasviri Efkâr (Düünlerin betimi) adını verdiği gazetesini çıkarmaya başladı.

    Bunu başka gazeteler izledi.

    Bursa’da ilk basımevi

    Bursa, Erzurum’un ardından basımevi kurulan ilk Anadolu kentidir. Osmanlı Devleti’nde “Tanzimat Fermanı”nın ilânıyla başlayan yenileme ve batılılaşma girişimleri arasında, yönetsel düzenlemelerin önemli yeri vardır. 1864’te çıkarılan “Tekili Vilâyet Nizamnâmesi”yle, eyâletler bölünerek vilâyetler (iller) kurulmaya başlandı. Bu arada 1867 yılında ülke genelinde gerçekleşirilen yeni bir düzenleme sonucu, Anadolu Eyâleti dört ayrı vilâyete bölündü. Bu vilâyetlerden biri de, merkez sancağı Bursa olan “Hudâvendigâr Vilâyeti” idi. Vilâyete bağlı öteki sancaklar şunlardı: Karesi (Balıkesir), Kocaeli, Karahisarısahip (Afyon) ve Kütahya.

    Osmanlı, reform girişimlerine her zaman merkezden kopma eğilimleri daha güçlü olan bölgelerden başlamıştır. Nitekim ilk vilâyet (il) örgütlenmesi, Balkanlar’daki “Tuna Vilâyeti”nde gerçekleştirilmişti. Bu vilâyete vali olarak atanan Mithat Paşa, Istanbul dışındaki ilk resmi basımevini burada kurmuştur. 1865’ e  gelindiğinde, Tuna’dan başka Bosna, Halep ve Erzurum illeri de kurulmuş bulunuyordu. Kuruluşu tamamlanan bu illerde, devlet eliyle hemen, birer de “vilâyet matbaası” açılıyordu. Bu süreç içinde, ilkin 1866’da uzak il Erzurum’da, iki yıl sonra da (1868 sonları) Bursa’da ilk baskı makineleri çalışmaya başladı. Yani Istanbul’da ilk resmi devlet basımevinin kuruluşundan tam 141 yıl sonra.

    “Matbaai Vilâyet” adı verilen bu ilk basımevi, devlet eliyle kurulmuş bir işletmeydi. Ilk yöneticiliğine müderris Saip Efendi getirilmişti. Sonraki yıllarda Mustafa Efendi ve 1872-1898 yılları arasında da Bursa’nın yetişirdiği ilk tiyatro yazarlarımızdan Ferâizcizâde Mehmet Şakir Efendi, basımevinin yönetiminde bulundular (Mehmet Şakir Efendi, ünlü osmanlı devlet, bilim ve sanat adamı, Ahmet Vefik Paşa’nın Hudâvendigâr valiliği sırasında bu göreve getirilmişti). Ferâizcizâde’nin ardından vilâyet mektupçusu Rifat Efendi görevi devraldı. Daha sonra, 1897’de, Abdülhamit II’nin hışmına uğrayarak Bursa’ya sürgün edilen tanınmış ozan, edebiyatçı ve siyaset adamı Süleyman Nazif, aynı zamanda Matbaai Vilâyet’in sorumluluğunu da üstlendi ve bu görevini “1908 Devrimi”nden sonra Diyarbakır’a vali olarak atanıncaya değin sürdürdü.

    İlk gazete: Hudâvendigâr

    Bursa, Türkiye’de ilk gazetenin çıkarılmasında, ilk basımevinin kurulmasında olduğu gibi yüz küsur yıl beklemek zorunda kalmadı. Istanbul’a göre sadece 38 yıllık bir bekleme yeterli oldu. Ilk basımevinin kuruluşunda olduğu gibi, ilk gazete de yine devlet eliyle çıkarıldı. Dolayısıyla bu ilk gazete Hudâvendigâr, vilâyetin resmi yayın organıydı. Gazetenin 8 şubat 1869 tarihli ilk sayısında yer verilen “Mukaddime” başlıklı başyazıda, “Müsaadeyi Celîli Hazreti ehinâhilerince erzân ve âyân buyurulması” (Padişah hazretlerinin yüce izinleriyle gerekli ve uygun bulunması) üzerine çıkarılmakta olduğu belirtilmekteydi. Bu başyazıda, Hudâvendigâr adının seçilme gerekçesi de şöyle anlatılıyordu:

    “Vilâyeti mezkûrenin merkezi olan Bursa memleketi, pâyitahtı kadîmi saltanat menbâi hass (hükümdarlık kaynağı eski başkent) olmak ve merkez olan livânın ‘Hudâvendigâr’ nâmı ile şöhreti mefhareti (onurlandırıcı ünü) bulunmak cihetiyle, ibu ceridenin dahi ismi mezkûr ile yâd olunması tensip kılındı (söz konusu adla anılması uygun bulundu).”

    “Hudâvendigâr” sözcüğü farsça olup, türkçe karşılığı “hükümdar, büyük bey, hakan” anlamınadır. Bu sanı ilk kullanan veya kendisine bu sanın verildiği ilk osmanlı  sultanı Murat I’dir. Daha Orhan Gazi döneminde ilk yönetsel bölünmeler gerçekleştirilip de fethedilen topraklar “sancak”lara ayrıldığı zaman, Orhan’ın yönetimindeki Bursa’ya, dönemin siyasasıyla uyumlu biçimde “Bey sancağı” denilmişti. Ardılı Murat I de “Hudâvendigâr” sanıyla anıldığı için, onun sancağı olan Bursa’ya da, “Hudâvendigâr sancağı” denilmeye başlandı ve daha sonra böylece süregeldi.

    Hudâvendigâr’ın ilk sayısında, son derece ilginç bir gazete tanımlaması vardır. Bu tanım, hayli anlaşılır bir dille kaleme alınmıştı ve öyle idi:

    “… vakta ki basımcılık ilmi ortaya çıktı ve b.ir kalemden çıkan bir kelimenin, az vakitte yüzbin ele geçmesi mümkün oldu. Artık lisan ile halka verilecek mâlûmat pek küçük kalarak, herkes gözünün önündeki adamın sözüne kanaat etmeyip kendisinden bir saat uzaktaki adamların söyledikleri ve bildikleri ve yaptıkları ve yapacakları ve yapmak istedikleri şeyleri iitmeye ve okumaya başladı. Bu misillû havâdisi ilân ve iâa eden (yayan, yaygınlaştıran, yayımlayan) kâğıtcağıza ‘gazete’ denildi.”

    Bursa’nın bu ilk gazetesi dört sayfa ve 50X25 santimetre boyutlarındaydı. Haftada iki kez, çaramba ve cumartesi günleri yayımlanmaktaydı. Yıllık sürdürüm bedeli 100 kuru, altı aylığı 50 kuru, bir sayısı ise 20 para (yarım kuru) idi.

    Hudâvendigâr’ın ilk sayısının birinci sayfasında bir makale, ikinci sayfasında “Tevcihat” başlığı altında, hükümetçe uygun görülen yükselme kararnâmeleri ve verilen nişanların listesi ile çeşitli atanma emirleri bulunmaktaydı.

    İlk özel süreli yayınlar

    1869’da ilk gazete Hudâvendigâr’ın yayımlanmasından yaklaşık onyedi yıl sonra, Ferâizcizâde Mehmet Şakir Efendi, Istanbul’dan esinlenerek Bursa’da da bir dergi çıkarmaya karar verdi.

    Dergi yayıncılığı da Türkiye’ye Avrupa’dan yaklaşık 200 yıl sonra girmiştir. Batı’nın bilinen ilk dergisi, 1665’te Paris’te yayımlanmaya başlayan Journal des Savants’dır. Bu ilk dergiyi, yine aynı yıl Ingiltere’de (Londra’da) yayın yaamına giren Philosophical Transaction ile  1668’de Roma’da çıkarılmaya başlanan Giornale de Letterati izlemiştir.

    Osmanlı’nın ilk dergisi, 1850’de aylık aralıklarla, türkçe ve fransızca olarak olarak basılan Vekayii Tıbbiye (Tıp Olayları) adlı süreli yayındır. Bunu 1861’de Münif Paşa’nın başkanlığını yaptığı “Cemiyeti Ilmiyei Osmaniye” tarafından yayımlanan Mecmuai Fünûn (Bilimler Dergisi) adlı dergi izlemiş; daha sonra 1863’te Ceridei Askeriye (Askeri Gazete) ve ardından 1865’te de Takvimi Ticaret (Ticaret Takvimi) yayın yaşamına girmiştir.

    Yukarıda belirtildiği üzere Bursa’da ilk dergiyi çıkarma onuru, Türkiye’nin ve Bursa’nın öncü sanat adamlarından biri olan Ferâizcizâde Mehmet Şakir Efendi’ye aittir. Ferâizcizâde, 1879’da vali Ahmet Vefik Paşa tarafından kurulan “Bursa Osmanlı Tiyatrosu” nu desteklemek amacıyla oluşturulmuş “Tiyatro Muhipleri Encümeni” üyelerindendi. Gerek bu tiyatronun, gerekse Türk tiyatrosunun gelişiminde onun da önemli katkıları olduğu bir gerçektir. Öte yandan Ferâizcizâde’nin, Türkiye’ nin ilk oyun yazarları arasında da seçkin bir yeri bulunmaktadır.

    Ferâizcizâde, daha 1883’te Bursa’nın ilk özel basımevini kurmuş ve bu basımevinde 1884’ten itibaren kendi tiyatro yapıtlarının basımını yapmaya başlamıştı. “Ferâizcizâde Matbaası”, Alacamesçit mahallesinde ve günümüzde kendi adıyla anılan Ferâizcizâde sokağında idi. 1974’te Bursa Hakimiyet gazetesinin ilk sayılarında yayımlanan bir araştırmada, basımevinin “litoğraf” taşlarının bir duvar kenarında durmakta olduğundan söz edilmekte ve bu taşların bir fotoğrafına yer verilmekteydi.

    Ferâizcizâde’nin matbaasında basarak yayımlamaya başladığı Bursa’nın ilk dergisi Nilüfer’in birinci sayısının tarihi 1 Rebiülevvel 1305 (9 Aralık 1886) idi. Sahipleri Ferâizcizâde Mehmet Şakir ile Yeniehirli Fenârî Kemâlettin Mahmut’tu.

    Bursa’da gazetecilik ve yayıncılık alanında Ferâizcizâde gibi bir başka ilginç kişilik de Murat Emrî Efendi’dir. 1850’de Tırnova’da doğan Murat Emrî, daha sonra Bursa’ya göç etmişti. 1883’te Bursa’ nın üçüncü ve ikinci özel basımevini kurarak yayıncılığa başlamıştı. Bu basımevinde Hudâvendigâr’dan 21 yıl sonra, 18 Ekim 1890’dan itibaren Bursa’nın ilk özel gazetesi olan Bursa basılarak yayımlanmaya başlandı. Murat Emrî, bir süre sonra basımevinde Sanayi adlı bir risale ile Fevâid adlı bir dergi de basarak yayımlayacaktır.

    Dönemin genel niteliği ve

    yayımlanan öteki süreli yayınlar

    Bursa’da basınyayın yaşamının başlayışından, “Sıvas Kongresi” kararlarının uygulamaya konulduğu  Ekim 1919’a değin çıkarılan öteki süreli yayınların başlıcaları şunlardır:

    Barikai Irâd (1908), Bursa Sergisi (1909), Karagöz Özel Sayısı (1909, tek sayı yayımlandı), Bursa Sergisi (1909), Ertuğrul (1910), Hukuku Ibâd (1912), Yavuz (1912), Bursa Mecmuası (1918) ve Âlemi Mûsiki (1919).

    Dönem içinde Bursa basınının, günümüzde yerlemiş “basın özgürlüğü” kavramına uygun yayın yaptığından söz edilemez. Valilik tarafından Vilâyet Matbaası’nda bastırılarak çıkartılan Hudâvendigâr, resmî nitelikte bir yayın organıydı ve dolayısıyla resmi görüşün dışında bir düşünce veya oluşumu savunması olanaksızdı. Ferâizcizâde’nin Nilüfer ve Gündoğdu adlı dergileri ise, esasen felsefe ve sanat alanlarında yayın yapmayı ilke edinmiş bulunmaktaydı.

    Bursa’da ilk basın soruşturması

    Murat Emrî, 1890’da yayımladığı Sanayi Risalesi’nde, son derece mâsum bir çıkışı dolayısıyla Bursa’da hakkında soruşturma açılan ilk gazeteci olmuşur. Emrî Efendi’nin, bu risalenin ilk sayısında yazdığı “Sanayiin terakkisine mâni olan Adliye Nizamnâmesi’dir” başlıklı yazısı dolayısıyla hakkında soruşturma açılmıştır bu soruşturmanın nasıl bir sonuca ulaştığına ilişkin bilgi ve belge elde edilememiştir. Sonraki dönemde Emrî Efendi’nin de resmi görüşle ters düşmemeye özen gösterdiği anlaşılmaktadır ki, sonraki yıllarda da basınyayın etkinliklerine devam edebilmiştir. Uzun süre yayımlamayı sürdürdüğü Bursa adlı gazetesinde, zaman zaman resmi görüşe ters düşmeyecek bazı toplumsal ve ekonomik eleştirilere de rastlanmaktadır.  Dönemin önemli bir yeniliği de, Mehmet Baha (Pars) Bey’in yayımlamaya başladığı ilk musiki dergisi olan Âlemi Mûsiki’dir. Bu dergi, elde yeterli sayısı bulunmamasına karşın, günümüze ulaşan bilgilerden ve Mehmet Baha Bey’in kimliğinden de anlaıldığı kadarıyla önemli bir aşama olmuştur.

    Âlemi Mûsiki gibi bir başka önemli aşama da, “Bursa Muhipleri Encümeni” tarafından çıkarılan ve Pars kardeşlerin en küçüğü Muhittin Baha Bey tarafından yönetilen Bursa Mecmuası’dır. Bu dergi de, Genel Savaş sonrasının aydın karamsarlığını ve ümmetçiislâmcı görüşten ulusalcılığa dönüşümün işaretlerini yansıtması bakımından önem taşımaktadır.

    KurtuluşSavaşı dönemi

    Genel Savaş sonrasında 30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Ateşkes Anlaşması”yla başlayan ve 10 Eylül 1922’de Kurtuluş’la sona eren dönem, osmanlı aydınının tüm çelişkilerinin basına da yansıdığı bir süreci kapsamaktadır. Bir grup aydın, Batı’ya öykünen ama emperyalizmin acımasızlığının ayrımına varınca umutsuzluğa kapılarak yeni ideolojiler arayışı içinde bocalamaktadır. Bir ikinci grup, tüm içtenliğiyle Halife’nin kutsal kimliğine bağlanarak skolastik bir bağnazlıkla herşeyi oluruna bırakan bir bovermilik içindedir. Bir üçüncü grup ise, dünyanın her yerinde ve her toplumda görüldüğü üzere, kişisel veya grupçu çıkarlarıyla, emperyalizmin emellerini bağdaştırmaktadır.

    Birinci gruptan olanlar, 1917’de patlayan ve tüm dünyayı sarsan “Sovyet Devrimi”nin etkisindedirler. Ne var ki Marx’ın felsefesi ve Leninizm’in ilkeleri ile, osmanlı aydınının geleneksel islâmcı yapısını bağdaştırabilmek hayli güç bir iştir. Bu grubun aydınları, hiç değilse başlangıçta kurtuluş umudunun, Sovyet Devrimi’nden esinlenen bir “islâmcı komünizm” uygulamasında olacağına inanmışlar; ancak islâm ideolojisiyle marksizmin anlaşılabilir bir birleşimini yapmakta pek de başarılı olamamışlardır. Örneğin birleşimi, Islâm’ın “yeşil” rengiyle bolevizmin (komünizmin) “kızıl” rengini flamalarının kumalarına yansıtarak sağlamaya çalışanları da olmuştur. Bu birinci gruptan olanların büyük bölümü, Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist savaşımına omuz vermişlerdir. Bir küçük bölümü ise, komünizmin gerçek inançlı savunucuları olarak yeraltına inmek zorunda kalmışlardır.

    Ikinci gruptakiler Halife’ye bağlılıkları nedeniyle, zaman zaman üçüncü grubun bilinçli “işbirlikçi” lerinin tuzağına düşmekten kurtulamamışlardır. Karşıdevrimci kalkımalarda, bu iki grup aydının belirleyici rolü olmuştur.

    Bu genel görünüm içinde, 1918’ den 1919’a doğru Bursa’da, Istanbul’un yadsınması olanaksız etkinliği söz konusudur. Ancak bu durumun, 6 Mayıs 1 919’da yayın yaşamına başlayan Mücahede adlı gazete dışındaki yerel basına tam anlamıyla yansıdığı söylenemez. Buna karşın 1919’un sonlarından, Bursa basınında yeni yöntem arayışlarının yansımalarına gözlenmektedir. Istanbul’da kurulan ve Bursa’da da şubesi açılan “Teâlii Islâm Cemiyeti”nin yayımladığı bir bildiri Bursa Mecmuası’nın 29 Aralık 1919 tarihli 25. sayısında yer almıştır. Cemiyet, bildirisini yayımladığı dönemde işgale karşı topluca savaşım verilmesinden yana tutum içinde idi. Ancak daha sonra tutumunu değiştirecek ve Bursa şubesi de içinde olmak üzere Anadolu’daki örgütlerinin çoğunluğu merkezden kopacaklardır.

    Bursa Mecmuası, islâmcıbolevik birleşimi arayışına yönelişin ilk ürünlerine sayfalarında yer vermiştir. Esasen sorumlu yönetmeni olan Muhittin Baha (Pars) Bey, kısa bir süre sonra “Yeşil ordu Cemiyeti”nin üst yöneticileri arasında yer alacaktır.  15 Ekim 1919 günü, Bursa’nın sosyalist eğilimli ilk gazetesi Yolda yayın yaşamına başladı. Genel Savaş’ta Doğu cephehesinde rus ordularına tutsak düşen ve 1917 Devrimi’nden sonra bir süre Kırım’da ihtilalciler arasında kalarak Bolevizm’den etkilenen emekli öğretmen Ibrahim Hilmi Efendi’nin sahibi olduğu bu gazetenin yayın yönetmeni Cezbi efendi idi. Logosunun altında “Içi, çiftçi ve emekçi halk faydasına çalışır siyasî, edebî ve içtimâî Türk gazetesidir” tümcesi bulunmaktaydı. Asıl önemlisi, Yolda kendisini “Osmanlı” değil, “Türk” olarak tanımlamaktaydı. Bu kimliği bile, dönemin resmi ideolojisine bir tür başkaldırı niteliğindedir. Gazete, çakırılışından 8 Temmuz 1920’ de Bursa’nın işgaline değin, Yeşilordu Cemiyeti’nin çizgisiyle uyumlu bir yayın politikası izledi. Ancak Yunan igali süresince, öteki gazeteler gibi işgalcilerle zıtlaşmamaya özen gösterdi. Kurtuluş’tan sonra, devletçe benimsenen politikalara sımsıkı sarılan rakipleri tarafından güç durumlara düşürüldü, sahibi Ibrahim Hilmi 1925’teki “Komünist tevkifatı”nda tutuklandı, Ankara Istiklâl Mahkemesi’nce 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı ise de 1926’da çıkarılan genel afla serbest bırakıldı.

    Kurtuluş Savaşı döneminin Bursa’da ikinci ilgi çekici gazetesi Millet Yolu’dur. Muhittin Baha (Pars) Bey’in 22 şubat 1920’den itibaren çıkarmaya başladığı bu gazete, ilk sayısından son sayısına değin, Anadolu’daki kalkımadan yana tavır aldı. Gazete, Bursa’daki aydın yurtsever kadronun, Mustafa Kemal Paşa’yı destekleme kararlarının ürünü olmalıdır. Millet Yolu’nun da, yörede giderek yaygınlaşmakta olan “islâmcıbolevik” düşünce akımından esinlendiği kuşkusuzdur. Kısa süre sonra Yeşilordu Cemiyeti’nin genel yönetim kurulu üyesi olacak olan Muhittin Baha Bey,  niteliği bakımından ilerici ve o döneme özgü sol eğilimli bir aydındı. Dolayısıyla gazetesi Anadolu’dan yana bir yayın organı olarak ingiliz gizli belgelerinde yakınma konusu olmuştu.

    Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç dönemlerinde Bursa’da, günümüze herhangi bir izi kalmamış yayın organlarının da çıkarıldığı bilinmektedir. Örneğin Istanbul’da yayımlanan Ahrar gazetesinin Ekim 1919 tarihli bir sayısından Bursa’da Kafkas adlı bir gazetenin hiç değilse bir süre çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Yine Istanbul’da fransızca olarak yayımlanan Stamboul’un 24 Ekim 1919 tarihli sayısından, Bursa’da bilinenlerden ayrı olarak Yeni Hayat, Genç Kalemler, Lokman Hekim, Gündüz, Yeni Bursa ve Çocuk adlı yayınların varlığı öğrenilmektedir.

    Işgal altında gazetelerin hangi koşullarda yayınlanabildiğini açıklamak için, Yunanlıların ve Hudavendigâr Valiliği’nin bütün yayınları önceden “sansür” etmekte olduğunu belirtmek yeterli olacaktır. Işgal güçleri, basının denetimi amacıyla ilginç yöntemlere de başvurmuşlardır. Örneğin Bursa Matbaai Vilâyet Müdürü Enver Bey’i, “Küçük Asya Matbaalar ve Matbuat Müdiri Umumisi” olarak resmen görevlendirmişdır. Bu kişi, yunan sansür subayından ve valilik görevlisinden ayrı, denetim ve sansür uygulamakla yükümlü bulunmaktaydı (esasen Yunanlılarla işbirliği içinde olduğundan, Kurtuluş’tan sonra ülkeyi terketmiştir).

    Işgal Bursası’nda gazeteler, işgal güçlerinin bildirilerinin yanında, gazete sahibi ve yazarlarının birbirleriyle kapışmalarına sayfalarını açtılar. O dönemde Bursa’da çıkan hiç bir yayın organında, Ulusalcı güçlerin başarılarına yer verilememiştir. Hatta o denli ki, Bursalılar, 26 Ağustos 1922’de başlayan “Büyük Taarruz”dan ve ardından 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da düşmanın kesin bir yenilgiye uğradığını, bozgun halinde Ege’ye doğru kaçmakta olduğunu ancak 6 Eylül’den sonra, o da fısıltı gazetelerinden öğrenebilmişlerdir. Ne var ki, bu durum dönemin gazetecilerini küçültücü bir gerekçe sayılamaz.

    Yolda ve Millet Yolu’nun dışında dönemin öteki gazeteleri şunlardır: Hudâvendigâr (yayımını sürdürdü), Ertuğrul (yayımını aralıklarla sürdürdü), Kevkeb (1921), Intibah (1921), IntibahYolda (1921), Hakikat (1921  sonu veya 1922), Karda (1921), Arkada (1922).

    1922-1925 arası

    Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra, Bursa’da çok sayıda gazetenin yayın yaşamını sürdürdüğü veya çıkarılmaya başlandığı görülmektedir. Dönemin başında bazı gazetelerin “islâmcısosyalist” görüşleri savunmayı sürdürdüğü, ya da bu izlenimi veren adlarla çıkarıldığına tanık olunuyor. Bunların başında, esasen sosyalist görüşlü olduğunu açıkça belirtmekte olan Yolda gelmektedir. Ayrıca 1921 sonu ve 1922 içinde yayın yaşamına giren iki gazete daha vardır. Bunlardan biri Karda (sonra Kardeş), öteki ise Arkadaştır. Anılarda yansıtıldığına göre Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın ilk veya olasılıkla ikinci Bursa gezisinde, Belediye’de kentin ileri gelenleriyle tanıştırılması sırasında, Yolda, Karda ve Arkadaşın sahipleri yanyana durmakta imişler. Sıra ile gazetelerinin adlarını söyleyince, Mustafa Kemal şöylece bir bakmış ve:

    “Bunların hepsi de ‘tavari’ demek değil mi?” diye gülümsemiş.

    1923’ten sonra 1925’teki “komünist tevkifatı”na gelinceye değin, Bursa basınında bir kısıtlamanın veya sansürün izlerine pek rastlanmamaktadır. Ancak 1925’te, ülke genelinde komünistlere karşı başlatılan bastırma eylemi sırasında Bursa’da da birtakım önlemler alındı. Bunların başında Yolda’ın kapatılması ve sahibi Ibrahim Hilmi’nin tutuklanarak Ankara Istiklâl Mahkemesi’ne gönderilmesi gelir.

    Dönem, tek parti/tek şef dönemidir. Özellikle Sovyetler’le ilişkilerin yavaş yavaş askıya alınmasıyla birlikte, islâmcı sosyalist modeli savunan veya adlarıyla bu tür bir öykünme içinde görünen gazeteler birbiri ardınca kapanmışlardır. Örneğin Arkadaş1927 öncesinde yayınına son vermiş; Kardeş 1928’deki yazı devrimi sonrasında bir süre Kardeş başlığı ile yayınını sürdürmüş, 1933’te kapanmıştır.

    1925-1946 arası

    1925’teki solu bastırma eyleminden sonra, 1946’ya gelinceye değin, Bursa basını da, ülke genelinde olduğu gibi resmî görüşe aykırı yayın yapamamıştır. Doğu Anadolu’da başgösteren “Şeyh Sait Ayaklanması”nın ardından 4 Mart 1925 tarihinde çıkartılan Takriri Sükûn Kanunu gereğince, yaygın basında olduğu gibi yerel basında da kısıtlamalar ve buna koşut bir otokontrol dönemine girildi. Yasa uyarınca Bursa’da yayımlanmakta olan Yolda  kapatıldı ve sahibi Ibrahim Hilmi tutuklandı. Yasayla hükümete olağanüstü yetkiler tanınmıştı. Bunlar arasında basın özgürlüğünü kısıtlamak ve gazeteleri kapatmak da vardı. Bu yasa 1928’e değin yürürlükte kaldı. 15 Temmuz 1931’de çıkartılan 1881 sayılı Matbuat Kanunu ile, gazete çıkarmak için önceden izin alma zorunluluğu kaldırıldı; ancak 1938’de yeniden getirildi.   Doğal olarak 1925 -1946 arasındaki dönemde, muhalif görüşlere yer verilmek yerine, daha çok Devrim’in yerleşebilmesi ve toplumun çağdaşlaşabilmesi amaçlarına yönelik tek sesli bir basın yaşamı söz konusudur. 1925’te ve 1930’da iki kez gündeme gelen çok partili demokrasiye geçiş  denemelerinin olumlu sonuç vermemesi, en çok basını etkilemiş, yoğun baskılar uygulanmıştır. Dönemin tam bir gazete koleksiyonu bulunmamaktadır. Elde edilebilen hayli eksik gazete koleksiyonlarında, daha çok yöneticilere övgü ve toplumsal ekonomik başarıların sıralanmasına ağırlıkla yer verildiği görülmektedir. Bu dönemde muhalefet, gazeteciler arası kişisel sürtümelerden kaynaklanan karşılıklı polemikler halinde kendini göstermektedir.

    Dönem içinde yaşamını sürdüren eski gazetelerden Hudavendigâr’ın adı 30 Aralık 1926’dan itibaren Resmî Bursa olarak değiştirildi; gazetede yalnızca yasa, yönetmelik, tüzük ve resmi ilânlar yayımlanmaya başlandı. Vali Şefik Soyer (gö. 19351939) zamanında, yeniden güncel haberlere yönelen bu gazete, 30 Kasım 1937’den sonra boyutları büyütülerek Bursa adıyla çıkarıldı. Ne var ki Bursa Valiliği’nin güdümünde olduğundan, iktidarın görüşleri doğrultusunda yayın yapabildiği kuşkusuzdur.

    Dönem içinde yayımlanan gazete ve dergilerin başlıcaları: Yeşilyurt (1924), Yeni Fikir (1925), Yeni Bursa (1928), Hakkın Sesi (1932), Gazi Yolu (1934), Bursa Sesleri (1934), Uludağ (bir ara Türkün, Bursa Halkevi dergisi, 1935), Klinik (tıp dergisi 1942) ve Demet (sanat dergisi, 1944).

    Bursa Halkevi’nin yayın organı olarak “dil, tarih, edebiyat kolu” tarafından 1935 yılında yayımlanmaya başlanan dergi Uludağ (Türkün), Bursa’nın kültür ve folklor değerlerinin ortaya çıkarılması ve korunması konusunda önemli bir görev yapmıştır. Bu derginin, 1951’ de kapatılması ile yeri boş kalmıştır.

    1925 – 1945 arasındaki dönemde Bursa basınına gazete sahibi ve yazar/muhabir olarak katkı sağlayanlar arasında Vasıf Necdet Bey (Aray), Yordan Süreyya Bey,  Nasuhi Esat Bey, Rıza Ruşen Yücer, Derviş Edesen, Musa Ata, Faik Anafarta ve Sedat Ataman’ın adları anılmaya değer.

    Tipodan Rotatife (1945-1974 arası)

    İkinci Genel Savaş’ın sonrasında Türkiye’de yeniden çok partili demokrasi denemesine girişildi. 1925’ teki “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Partisi)” ve 1930’daki “Serbest Cumhuriyet Fırkası (Partisi)” denemelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, Türkiye’de uzunca süre suskun bir dönem yaşanmıştı. Dönem boyunca, gelişen “dünya ekonomik bunalımı” ve ülke içinde birbirini izleyerek laik cumhuriyet rejimini sarsmayı amaçlayan ayaklanmalar ve siyasal rekabet savaşımları dolayısıyla, sınırlı ölçüde ve sadece “Kemalist Devrim” ideolojisini pompalayan bir basın etkinliğine izin verilmişti. 1945’ te Genel Savaş sona erince, Türkiye kendisini Batı’yla uyum sağlamaya istekli, ancak karşıt iki sistem arasında sıkışıp kalmış bir ülke konumunda buldu. Dünya konjonktürü, Türkiye’de çok partili demokrasiye geçişi zorunlu kılmaktaydı. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri iktidar partisi olan “Cumhuriyet Halk Partisi” de (CHP), çok partili demokrasiye geçiş sürecine girilmesinin kaçınılmazlığını anlamış görünmekteydi.

    Bu anlayış çerçevesinde CHP, “Sıvas Kongresi” döneminden beri önce Hakimiyeti Milliye, daha sonra Ulus adıyla çıkarılmakta olan yaygın parti organı gazetenin yanı sıra, yerel ölçekli gazeteler çıkarılmasını da kararlaştırdı. CHP’nin bu kararının Bursa’daki yansıması Ant gazetesidir.

    Dönemin ilk siyasal muhalif siyasal örgütü “Milli Kalkınma Partisi” (MKP) oldu. Ne var ki bu parti, kurucusu ve genel başkanının renkli kişiliğine karşın kitlelere ulaşamadı. Yeterince ciddiye alınmadı. Bursa’da da yandaş toplayamadı.

    7 Ocak 1946’da resmen kurulan “Demokrat Parti” (DP) ise, kurucularının halk kitlelerince daha yakından tanınması ve savaşımcı kişilikleri nedeniyle kısa zamanda yaygınlaştı. Örneğin Bursa’da hemen örgütlendi ve ardı sıra Doğru adıyla  ilk yayın organını yayımladı.

    CHP’nin Ant’ından sonra DP’nin Doğru’sunun yayına başlamasıyla, Bursa’da, yıllardan sonra siyasal tartışmanın ve iktidar muhalefet kavgalarının gazeteler aracılığıyla kitlelere aktarıldığı, çok sesli bir basın yaşamına geçilmiş oldu.

    Ilginçtir ki, basında en son 1925’ lerde kendilerini gösterebilen “solcu” aydınlar, 1946’da bu kez Demokrat Parti yandaşı olarak siyasal arenaya girdiler. Örneğin Bursa’da, döneminin solcu aydınları olarak tanınan Ismet Bozdağ, Dr. Necati Üster, kitapçı Zeki Mumcu gibileri, daha çok Demokrat Parti’nin yayın organı niteliğiyle yayımlanan Doğru’da, sonra da Hakimiyet’te yazmayı yeğlediler.

    Bir bakıma iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi, devrimin “sav”ı ve “karısav”ı arasında bir hesaplaşmanın kaçınılmazlığını görmüş ve buna hazırlanmıştı. Bu konudaki girişimi, Bursa’da iktidarın görüşlerini “resmî ağız” havasında değil, yarı bağımsız politik kimliğiyle savunacak bir yayın organı çıkarmaktı. Nitekim Ant, bu düşüncenin ürünü olarak yayın yaşamına girdi. Ancak iktidar partisi CHP, 1950’de bu denli kolay iktidardan düşürüleceğini herhalde düşünememiş ve dolayısıyla resmî görünümden arındırılmış bir gazetenin, önemli bir okuyucu desteği sağlayacağına büyük ölçüde bel bağlamış olmalıydı.

    1945-1950 arasında Bursa basınında, tam anlamıyla bir siyasal hesaplaşma dönemi yaşandı. Ilkin Ant’la Doğru, 1950 başlarından itibaren de Ant’la Hakimiyet arasında süregiden siyasal hesaplaşma, bir bakıma gerçekten kaliteli bir açık tartışma örneği oluşturmaktadır. Muhalefet, yayın organı Doğru veya sonra Hakimiyet’le kıyasıya yüklenmiş; buna karşılık CHP yanlısı Ant, dönemin iktidarını savunmak gibi zor bir işlev üstlenmiştir. Dönem boyunca yayın yaşamına giren öteki gazete ve dergiler, bu ikilinin siyaset savaşımına pek katılmamışlardır.

    1950-1960 arası

    Demokrat Parti’nin (DP) yayın organı Doğru, 1 Ocak 1950’den itibaren yerini Hakimiyet’e bıraktı. Bu değişikliğin ardı sıra, o yılın 14 Mayıs’ında DP’nin büyük seçim zaferiyle sona erecek olan bir siyaset maratonu başladı. 14 Mayıs 1950’de seçim sandıklarından Demokrat Parti çıkınca, Ant ve Hakimiyet’in konumları değimiş oldu. Eskinin iktidar organı Ant muhalefet, muhalefet organı Hakimiyet ise iktidar yayın organı haline dönüştüler. Kapışma, bütün hiddetiyle sürdü. 1951’ de Cumhuriyet Halk Partisi’nin malları elinden alınınca, Ant’ın da gelir kaynakları önemli ölçüde azaldı. Bir yandan içeriğinde gerileme görüldü. Bir yandan da Demokrat Parti Iktidarı’nın 1955’ten sonra getirdiği basını susturmaya yönelik yasal düzenlemeler dolayısıyla kesilen “ilân gelirleri”, gazeteyi yönetenleri zora soktu. Sonuçta Ant tasfiye edildi. 1955’ten sonra, adının başına “yeni” sözcüğü eklenerek Yeni Ant’a dönüştürüldü ve öylece bir süre daha yayımını sürdürdü.

    Dönemin bir başka güçlü muhalefet gazetesi de, Osman Bölükbaşı’ nın Millet Partisi’nin Bursa örgütü kurucularınca çıkarılan Millet Yolu oldu. 1953’te yayın yaşamına giren bu gazete de, Ant’la birlikte Demokrat Parti Iktidarı’na ve dolayısıyla Hakimiıet’e karşı çetin bir muhalefet yürüttü.

    1954’ten sonra DP iktidarının zor dönemi başladı. 15 Temmuz 1950’ de kabul edilen liberal nitelikli basın yasasında değişikliğe gidildi. 9 Mart 1954’te kabul edilen yeni yasa ile, gazeteciler, hakkında dava açılan yazı veya haberiyle ilgili olarak “ispat hakkı” da tanınmaması ilkesi getirildi. Bunun üzerine DP’den kopan bir grup “Hürriyet Partisi”ni (HP) kurdu. Bu yeni oluşumda Bursa milletvekilleri Raif Aybar’la Dr. Ibrahim Öktem de yer aldılar. Böylelikle ülke genelinde olduğu kadar, Bursa özelinde de basında kavga kızıştı. Ardından 7 Haziran 1956’da kabul edilen yeni bir yasa ile “sûi niyet ve maksadı mahsus” gibi son derece göreceli kavramlarla basının baskı altına alındığı bir dönem başladı. Gazeteciler hapse atıldı. Bursa’da da Çivi adlı siyasal mizah dergisinin yazarlarından Yalçın Kaya 1958’de, Necati Akgün de 1959’da mahkûm olarak cezaevine konuldular.

    1960 baharında Demokrat Parti çoğunluğunun oylarıyla kurulan ünlü “Tahkikat Komisyonu”, ulusal nitelikli basının yanısıra, tek yerel gazete olarak, Bursa’nın Yeni Ant’ ını da kapattı. 27 Mayıs 1960’ta, ülke çapında kapatılan öteki gazetelerle birlikte Yeni Ant da yeniden yayın yaşamına girdi.

    Döneme damgalarını vuran DP Il Bakanı ve Hakimiyet gazetesi sahibi Hayri Terzioğlu, Ant’ın ve sonra Yeni Ant’ın sahibi ve başyazarı Derviş Sami Taman, Millet Partisi (MP, sonra CMP ve CKMP) Il Bakanı  ve Millet Yolu gazetesinin sahibi Kâmil Koç ile, yazar ve gazeteciler Ismet Bozdağ, Musa Ata, Nevzat Kızılcan, Turhan Aytul, Sadrettin Çanga, Fahir Komman ve oğlu Ünal Komman, Sabri Türkozan, mizah ustaları Sadık Şendil ve Yalçın Kaya, Hasan Kesimel, Mustafa Tayla, Feridun Evrenosoğlu, Erdoğan Binyücel, Necati Akgün, Necmi Aksop, Erdem Dilen, Ismail

    Gerçeksöz, Kâmil Yaman, Niyazi Mente ve başkaları, yetkin bir gazeteci kuşağının öncüleri oldular. Siyasal hesaplaşmanın en üst düzeyde olduğu günlerde bile, gazete sahipleri ve yöneticileriyle gazeteciler arasındaki ilişkiler her zaman uygarca ölçüler içinde sürdürüldü. Bursa’nın 1980’ler sonrasında ulatışğı zengin gazetecilik birikimine ulaşmasında, 1945-1960 arası gazeteci kuşağının önemli payı bulunmaktadır.

    1960-1974 arası

    19451974 döneminin bu üçüncü evresinde, Bursa basınında bir duraklama gözlenmektedir. Bunun nedenlerinin başında, olasılıkla sağ siyasal kanat karşısında, eşdeğer güçte ve belirgin bir sol siyasal seçeneğin henüz oluşturulamamış bulunmasıdır. 1960’larda Cumhuriyet Halk Partisi’nin, kendini yenileme çabalarına tanık olunmaktadır. Yani göreceli sol, iç sorunlarıyla uğraşmakta, bu durum hemen her ilde ve kuşkusuz Bursa’da da kendini göstermektedir.Üstelik Bursa’da geleneksel siyasetin güçlü yayın organı Hakimiyet, dönem boyunca düzenli olarak yayımlanmakta iken, henüz göreceli sol bile olamamış bulunan CHP’nin yayın organı Yeni Ant özellikle ekonomik zorluklar içinde bocalamaktadır. Nitekim gazete Eylül 1965’te kapanmak zorunda kalacaktır.

    Sayısal olarak oldukça fazla dergi ve gazetenin yayınlandığı bu dönemde en belirgin değişim, Tayan’ ların Haber gazetesinde Bursa’nın ilk “entertip dizgi makinesi” ve “klişe atölyesi”ni hizmete sokmalarıdır. 1964’te yayın yaşamına giren bu gazetenin dizgi makinesi gelinceye değin yazılar elde dizilir ve klişe atölyesi kuruluncaya değin, Bursa basını, fotoğraflarını Istanbul’a göndererek klişesini yaptırır, ya da konserve klişelerle yetinmek zorunda kalırdı. Bir süre sonra Hakimiyet ikinci klişe atölyesini kurdu.

    Dönemin bir başka yeniliği de, Ant’ın Yeni Ant’a dönüşümü aşamasında Bursa’da ilk “promosyon”un gerçekleştirilmesi olmuştur. Bu ilk promosyonda, Yeni Ant, okurlarına otuz kupon karşılığında ve kura ile dolmakalem armağan etti. Gazetenin bu promosyon kampanyası Mayıs  Ağustos 1955 ayları boyunca devam etti.

    Dönem içinde yayımlanan gazete ve dergilerin başlıcaları:

    Gazeteler: Ant (1945),  Doğru (1946), Hakimiyet (1950),Şehir Postası (1950), Demokrat (1950), Ataeli (1952, Mustafakemalpaşa), Bursa Gece Postası (1952), Millet Yolu (1953), Dava (1954),  Ekspres  (1954), Karacabey Meltem  (1958), Gemlik (1958), Hakikat (1959), Sabah Postası (1959), Bugün (1960, Iznik), Millet (1960), Bizim Inegöl (1960), Yeni Orhangazi (1962),  Yenişehir (1963),  Haber (1964), Keles (1967), Bursanın Sesi (1970), Gemlik Körfez (1973), Amaç (Karacabey, 1973).

    Özel yayınlar ve dergiler: Nilüfer (? ), Yarın Pazar (1946), Hacıvat (1947), Hacıağa (1947), Yalaza (1950), Spor Haberleri (1950), Gençliğin Sesi (1951), Özspor (1953), Çivi (1956), Elif (1961), Görüş(1961), Çatı (1963), Yeni Dönem (1973, dağıtımı ulusal düzeyde yapıldı).

    Bursa basınında nitelik değişimi (1974-1983)

    1970’li yıllarda hızla sanayişleme sürecine giren Bursa’da, bu hızlı gelişmeye uyumlu nitelik ve nicelikte bir yerel basının bulunmayışı önemli bir boşluk yaratmaktaydı. Başta Hakimiyet olmak üzere yayımlanmakta olan gazete ve dergiler, gelişime ayak uydurabilecek teknik altyapı ve ekonomik birikimden yoksun durumdaydı. Oysa Bursa’da ekonomik ve toplumsal açıdan hızlı bir dönüşüm yaşanmaktaydı. Bu dönüşüme yanıt verecek bir yerel basının oluşturulabilmesi için, Istanbul merkezli yaygın basının bilgi, teknoloji ve sermaye birikiminin katkısı gerekiyordu. Ilginç olan, katkı arayışı adımının ilk olarak Istanbul’dan gelmiş olmasıdır.

    1974 yılında Istanbul’da yayımlanan Günaydın gazetesinin sahibi “VEB Ofset” ile, Bursa’da gazeteler başbayiliği yapmakta olan Armağan Gerçeksi aralarında anlaşarak “Bursa Gazetecilik ve Yayın A. Ş.”yi kurdular. Bu şirket aracılığıyla Bursa’ da, dönemin ileri teknolojisine yakın düzeyde ve bilgisayar dizgi donanımlı bir yerel gazete çıkarılması amaçlanmaktaydı. Bursa basınının o zamana değin edinmiş olduğu bilgi, deneyim, teknoloji ve sermaye birikiminin hayli üstünde birtakım olanaklarla yayın yaşamına girilirken, en önemli sorun, Bursa’ daki okuyucu kitlesinin bazı alışkanlıklarının ve hatta genel siyasal eğilimlerinin göz önünde bulundurulması idi. 1950’den beri yayınını sürdürmekte olan ve 1970’lerde yerel basının tek önemli temsilcisi konumunda bulunan Hakimiyet gazetesinin satın alınmasıyla bu sorunun da aşılacağı düşünüldü. Hakimiyet’in sahibi Hayri Terzioğlu ile anlaşmaya varılarak, bu gazetenin isim ve yayın hakkı satın alındı. Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra, 10 Eylül 1974’te Hakimiyet’ in son sayısı yayımlandı ve Bursa’ nın düşman işgalinden kurtarılışının 52. yıldönümüne denk düşen 11 Eylül 1974 günü Bursa Hakimiyet yayın yaşamına başladı.

    Bilgisayarda dizilen, ofset tekniğiyle renkli olarak basılan bu gazete, ilk günden itibaren yerel yayın organı olmanın sınırlarını da zorlamaya koyuldu. Yerel haberleri ön planda tutar ve öylelikle Bursa özelinden kopmamaya özen gösterirken, bir yandan da ülke ve dünya gündemini izlemeye önem verdi. Içeriği toplumun çeşitli katmanlarına ve kadın okuyuculara yönelik sayfa ve bölümlerle zenginleştirildi, öylece hemen her kesime seslenen bir gazete niteliği kazandırıldı. Bu arada bir bölüm Bursa okuyucusunun Hakimiyet alışkanlığını karşılamak amacıyla, eski Hakimiyet’çiler Mustafa Tayla önderliğinde, 1946’nın Doğru’suyla 1950’nin Hakimiyet’inin adlarını birleştirerek DoğruHakimiyet adıyla siyahbeyaz bir gazete çıkardılar (1975).

    1970’li yıllarda Bursa’da yayımlanan öteki gazeteler, gerek teknik olanaklarının, gerekse bilgi ve deneyim birikimlerinin yetersizliği dolayısıyla Bursa Hakimiyet’le rekabet edemediler. Bunda, Bursa Hakimiyet dışındaki gazetelerin her birinin belirli siyasal görüşlerin savunuculuğu işleviyle yüklü oldukları havasını vermelerinin de payı bulunmaktaydı.

    Bursa Hakimiıet’in kuruluşundan 1986 yılı sonuna dek genel müdürlüğünü yapan Saruhan Ayber, 1825 Kasım 1985 tarihli Yankı dergisinde bir soruşturmaya verdiği yanıtta, bu dönemde yerel basın içinde kendi gazetesinin ulaştığı düzeyi şöyle özetlemekteydi:

    “On yıl önce  işe koyulurken birçok  konuda yabancıydık. Masraflarını karşılayacak  ölçüde satışı ve  ilân geliri olan bir gazeteyi yayınlamak için önümüzde çok engel ve meçhul vardı. O güne dek Istanbul ve Izmir dışındaki gazeteler formalite gereği basılır ve resmi  ilânla  yaşardı. Oysa bugün Bursa Hakimiyet’in resmi ilân gelirinin payı, ilân gelirlerinin yüzde beşini bile  bulmaz. On yıl önce Bursa’nın ve Bursalıların günlük yaşamında gazete gereksinimi, yalnız Istanbul gazetelerince karşılanıyordu. Ama bugün Bursalılar, Istanbul gazetelerini alsalar bile, güne Bursa gazetesi ile başlıyorlar. (…) Bursa Hakimiyet, Bursa ve Bursalılarla bütünleşen, acı ve mutluluklarını ânında paylaşan, günlük yaşamla iç içe girmiş bir yayın organıdır. Bursa ile ilgili her olay, bizim için birinci plandadır. Tüm olaylara da Bursalı gibi bakarız. Bizim gazetemizde her gün üçdört yüz Bursalının adı geçer.”

    1974’ten sonra 1970’ye gelinceye değin yayımlanan gazete ve dergilerden belli başlıları şunlardır:

    Gazeteler: Bursa Hakimiyet (1974)  Doğru Hakimiyet (1975), Mustafakemalpaşa (1976), Bursa Marmara (1977),  Hedef (Orhangazi, 1979), Emek (Inegöl, 1980), Iznik (1983), Hakimiyet (1983), Mudanyanın Sesi (1985), Esinti (Mudanya, 1984), Yıldırım (Inegöl, 1984), Uludağ (1986), Olay (1987), Bursa Haber (1994), Bursa 2000 (1995), Inegöl Haber (1995), EkoHABER (1996) vb.

    Başıca dergiler: Yeni Nilüfer (1975), Bursa Barosu (1977), BUSIAD Bakış (1981), Evlilik Okulu (1984), Bursa Ekonomi (1984).

    Değişen sermaye yapısı

    1983’te yeni bir değişim gerçekleşti. Iş adamı Mümin Gençoğlu, Doğru Hakimiyet gazetesini satın alarak Mustafa Tayla’nın başyazarlığında Hakimiyet adıyla ve ofset tekniğiyle yayımlamaya karar verdi. Böylelikle Bursa basınında sermaye yapısında  değişikliği sürecine girilmiş oldu. Yeni gazete, Bursa Hakimiyet’e rakip olarak bilgisayar dizgili ve renkli ofset baskı tekniğiyle 13 Kasım 1983’ten itibaren, Engin Özpınar’ın yönetiminde yayına başladı. Hemen ardından bir başka iş adamı Nail Yenice de, Bursa’nın Sesi’ni satın alarak yeniledi, ofset baskıyla ve Uludağ adıyla yayımlamaya başladı (1986). Bir yıl sonra, 1987’de Bursa Hakimiyet, Sönmez Holding tarafından satın alındı. Birkaç ay sonra da bir başka tanınmış Bursalı iş adamı Cavit Çağlar, Bursa Hakimiyet’ten ayrılan Engin Özpınar ve Erol Bilenser’in yönetiminde Olaıy gazetesini çıkardı.

    Böylece Bursa’da yayımlanmakta olan dört büyük günlük gazete, basın yayın girdilerindeki başdöndürücü artılar dolayısıyla basın dış sermayenin denetimine geçmiş oldu. Burada ilgi çekici bir başka nokta da, bu dört büyük gazetenin, Bursa’daki sınırlı okuyucu kitlesinden en fazla payı alabilmek için kıyasıya bir “promosyon” savaşına girmeleridir. Dört büyük gazeteden Uludağ, 1994’te, “yeniden yayımlanmak üzere” kaydıyla kapandı. Islâmcı sağ bir yayın politikasıyla haftada altı gün yayımlanmakta olan Marmara da, yarıştan çekilmek zorunda kaldı. 1994’te Hakimiyet gazetesi Kemal Sulaoğlu yönetiminde yenilenerek Bursa Haber adını aldı. 1987’den sonra ilkin Kemal Sulaoğlu, ardından Aykan Uzoğuz ve en son Nuri Kolaylı yönetiminde gelişme gösteren Bursa Hakimiyet ise, 1994 sonunda ikinci kez Saruhan Ayber yönetiminde, Bursa 2000’e dönüştürüldü (aıyrıntılar ilgili maddelerde verildi).

    1974’ten sonraki modernleşme ve yapısal değişim sürecinde, Bursa basınında her düzeyde kaliteli gazeteciler yetişti. Bursa Hakimiyet’le başlayan, sonra Hakimiyet (Bursa Haber), Uludağ, Olay  ve Bursa 2000’le 1997’ye ulaşan bu dönemde, gazetecilikte uzmanlaşma ön plana çıktı. Spor ve magazin gazeteciliği önem kazandı. Gazetelerin yazı işleri, çağda olanaklar ve yetişkin kadrolarla donatıldı. Bu arada farklı çizgilerde yeni yorumcular yetişti. Ankara bağlantıları sağlandı. Uludağ Üniversitesi öğretim üye ve elemanları, uzmanlık gerektiren konularda ya kendilerine ayrılan köşelerde, ya da aralıklı yazılarıyla gazetelerin daha işlevsel olmasında rol oynadılar.

    Promosyonlu rekabet

    1983’te gerçekleşen bir önemli dönüşüm de, Bursa Hakimiyet  ile Mümin Gençoğlu’nun Doğru Hakimiyet’i satın alarak yayımladığı Hakimiyet arasında başlayan rekabetin promosyon yarışını gündeme getirmiş olmasıdır. Bursa Hakimiyet, sahip olduğu üstünlüğü rakibine kaptırmamak için ilkin bir “magazin” eki verdi, ardından kültür promosyonu yaparak iki ciltlik Bursa Ansiklopedisi   hazırlattırıp gazetenin magazin ekinde yayımladı. Sonraki dönemlerde gazeteler arasındaki tiraj savaşımı kızıştıkça, otomobilden dayanıklı tüketim mallarına, giyim eşyası ve mutfak gereçlerinden, yiyecek içecek ve temizlik maddelerine, pijama gecelik ve yatak odası eşyasına değin pek çok maddenin armağan olarak dağıtımına başlandı.

    Haftalık gazete ve dergiler

    1997’de Bursa merkezinde ve ilçelerinde Bursa 2000, Olay ve Bursa Haber gibi günlük ve çağdaş basın teknolojisine sahip gazeteler yanında, çok sayıda haftalık gazete ve dergiler yanında, değişik aralıklarla (onbeş günlük, aylık, üç aylık gibi) piyasaya çıkan süreli yayınlar yaşamlarını sürdürmektedir.

    1970’ten sonra siyasal nitelikli ve yurt çapında dağıtımı yapılan tek yayın organı Yeni Dönem’dir. Ancak bu derginin de yayını süreklilik kazanamamış ve 6. sayısından sonra kapanmak zorunda kalmıştır. Bursa’da bunun dışında, ülke kamuoyuna seslenme amaçlı herhangi bir siyasal yayın yapılmamıştır.

    Ne var ki daha sonraki yıllarda yayın yaşamına girecek olan Biçem ve sonra Yeni Biçem  adlı kültür ve sanat dergileri, bir ölçüde il sınırlarını zorlayacaktır. Bu sonuncusu dışında Bursa’da yayımlanan kültür ve sanat dergileri, yeterli bir birikim veya sanat görüşünün temsilcisi olamadıkları ve genellikle belirli bir düzeyin altında kaldıkları, ayrıca ülke çapında dağıtım olanaklarına kavuşamadıkları için süreklilik kazanamamış,  kısa ömürlü olmuşlardır.

    Medya kavramının doğuşu

    Basın, 1985’ten sonra Türkiye ölçeğinde olduğu gibi Bursa’da da salt süreli yayınları kapsar bir anlam kazandı. Radyoların ve özellikle görüntülü yayın araçlarının devreye girmesiyle “medya” terimi ön plana çıktı. 1990’ların başlarında Bursa’da birbiri ardınca özel radyolar seslerini duyurmaıa çalıştılar. Bu arada Flash TV’nin kurularak yayına başlamasıyla televizyonculuk gündeme girdi. Daha sonra Bursa merkezinde ve ilçelerinde birtakım özel televizyon kanalları açıldı. Ancak bu özel radyo ve televizyonların önemli bölümü, ilgili yasanın çıkarılması ve “Radyo Televizyon Üst Kurulu” nun (RTÜK) kurularak çalışmaya başlamasından sonra kapandılar.  Radyo Aktif, Radyo S, OlaıyFM, Radyo Vizyon gibi radyolarla, ilçelerde yayın yapmakta olan bazı istasyonlar yeni duruma uyum sağladılar.

    1995 sonunda Sönmez Holding’in AS TV ve Çağlar Grubu’nun OLAY TV adlı kanallarının yayın yaşamına başlamasından sonra Bursa medyası, ülke çapında yayın yapan yaygın medyayla rekabet edebilecek düzeye ulaştı. Çağlar Grubu, 1996 sonunda Sabah Grubu’ndan SATEL’i satın alarak NTV rümuzuyla ülke çapında haber ağırlıklı yayınlara başladı. Grup daha sonra NTV’yi Doğuş Grubu’na satarak, sadece yerel medyada kalmaya karar verdi.

    HABERLER

    TÜMÜ